Günümüzde, bir mal ya da hizmet satın alınırken, hemen her konuda markaların ne kadar önemli olduğunu, tüketicinin genellikle iyi bildiği, aklında iyi yer etmiş, olumlu ve kuvvetli imaja sahip olan ürün ve hizmetlere yöneldiklerini, bunları satın aldıklarını artık hepimiz iyi biliyoruz.
Marka güçtür.
Aynı bölgede yer alan herhangi bir büfe ile, biraz ilerdeki bir “Tanıtılmış ismi olan Firmanın” günlük iş yapabilme potansiyelini karşılaştırabilmek, aradaki farkın ne kadar büyük olduğunu saptamak için mutlaka derinlemesine bir araştırmaya gerek yoktur. Aradaki bu farkı yaratan o markanın gücüdür.
Çevremize baktığımızda, tüm iş sahalarında, her gün yüzlerce yeni firmanın kurulduğunu, ancak bu firmaların, bazı üstün niteliklere sahip olsalar bile müşteri bulmakta, pazardaki layık oldukları yeri ve payı almakta büyük zorluklar yaşadıklarını görmekteyiz. Bu firmaların çoğu bazen yalnızlıktan, iyi işletilememekten, bazıları yoğun rekabet şartlarından, bazıları da iyi bir firma / marka kimliği oluşturamadıklarından şikayet ederler.
Ve bu şikayetler zamanında çözümlenmediğinde ise bu firma / markalar ya yerlerinde sayarlar ya da bir gün gelip, piyasadan silinip giderler. Tabii burada, ayakta kalan, gelişen, büyüyen firma / markaları derinlemesine olmadan, şöylesine bir incelediğimizde, bunu öncelikli olarak iyi yönetim kadrolarıyla, sonra da bu kadroların iyi marka kimlikleri yaratarak başardıklarını görmekteyiz.
Bu başarıda, firma / markalara koyulan isimlerden, geliştirilen pazarlama / satış stratejilerine, özgün İletişim / Tanıtım tekniklerine kadar birçok şeyin önemi vardır.